26 Kasım 2011 Cumartesi

Köprü (Özet)


Bayram çocuk bekleyen bir babadır. Ve karısının doğum zamanı gelmiş çatmıştır. Sancılarla beraber Bayram, karısını hastaneye götürecektir Ama fırat buna engel olmaktadır. Fırat’ın karısına geçmeyen bayram ve onun talihsiz karısı oracıkta doğurur. Fakat karısı bu acıya dayanamaz ve kan kaybından yaşamını yitirir. O günden sonra Bayram ve onun çocuğu yalnız başına yaşamaktadır. Bayram çocuğu alarak doğru Valinin yanına gider ve olayı ona söyler. Vali o günden sonra bu olaya yakınlaşır ve köprüyü yaptırabilmek için girişimlerde bulunur. Köprüyü, Erzincan’ında dışında yabancı bir mühendise yaptırmak istiyordu. Bunun için Gürcistanlı baba ve oğul mühendislerle görüşmelere başladı. Gürcü mühendisler köprüyü yapabileceklerini söyleyerek Gürcistan’a dönmüşler, fakat bir daha geri dönmemişler. Bunun üzerine Ankara dan bir mühendisle görüşmeye başladı.
Mühendisler Erzincan’a gelerek köprü yerini gördü ve birkaç inceleme yaparak köprüyü yapabileceklerini söylediler. Mühendisler Ankara’ya dönerek gerekli çalışmalara başladı ve bir grup oluşturdular. Yaklaşık bir hafta bir çalışmadan sonra köprü Erzincan da değil de Ankara da yapılarak tırlarla Erzincan’a götürüleceğini söyledi. Vali buna şaşırmıştı. Fakat mühendislere güveni sonsuzdu. Valinin etrafındakiler buna inanmıyorlardı. Vali etrafındakilere aldırmayarak gerekli parayı sağlamaya çalışıyordu. Yaklaşık bir ay sonra ilk grup Erzincan’a giderek köprü ayaklarını dikmeye gelmişlerdi. Daha çalışmanın ikinci gününde gerçekleşen terörist saldırıyla personel Ankara’ya kaçmışlardır.
Öksüze bakan Elmas ile Mevlüt yasak aşklarından dolayı ailesine yakalanmaktan korkuyordu. Mevlüt, İstanbul da ki asker arkadaşını ayarlayarak İstanbul’a gitmeyi düşünüyordu. Vali gerekli gıdasal yardımı öksüze bakan aileye sağlıyordu.
Mühendisler köprünün yapımını tamamlamış ve tırlarla Erzincan’a yola çıkmışlardı. Mühendisler ve Vali bir araya gelerek köprünün montajı hakkında konuşmaya başladılar. Köprünün kıyıdaki ilk ayağı oturtturulmuştu. Diğer ucunu ise karşıya geçirmek için, feribottan tahta güvertesine köprünün diğer ayağı oturtturulmuştu. Yalnız bir sorun çıkmıştı. Daha yolun yarısında feribot bozulmuştu. Çalışmalar aksamıştı. Bu da halkta tedirginlik yaratmıştı. Bir sonraki gün arıza giderilmiş ve yoğun bir çalışmayla köprü tamamlanmıştı. Yapıldığı akşam Vali, Bayram ve Öksüz köprüye oturarak ufka doğru bakıyorlardı.

Sinekli Bakkal (Özet)


Bulunduğu semtin adini almiş olan bu dar sokak,sinekli bakkal’dır. Dünyanin herhangi bir yoksul mahallesinden pek farkli olmayan,bir geçitten çok bir toplanti yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri,mahalle imamidir. Onun kizi emine, kiz tevfik diye anılan bir halk sanatçısıyla evlenir. Bu Tevfik,ortaoyunu,karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. İnadını ve iradesini anasından,yeteneklerini ise babasindan alan bir kızları dünyaya gelir. Rabia, Emine,T evfik’le birlikte,sokaktaki İstanbul bakkaliyesi’ni işletmektedir. Babasi imam ise Rabia’yı biraz büyünce,hafiz yapar. Mahallenin kibar konaği’da vardir:Selim Paşa konağı. bu konak başlı başına bir alemdir. Selim paşa’nın hanımı dünyanın tadını çıkarmış bir kadındır. oğlu Hilmi ise, Jön Türklerle teması olan bir ihtilalcidir. büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren,çıkan pek çoktur. Peregrini adında bir İtalyan piyanist,Vehbi Dede adında bir mevlevi dervişi bunlarin başlıcaları arasındadır.
Rabia, Mevlit ve Kur’an okumadaki şöhreti ile Selim Paşa konaği’na kapılanır. Peregrini’yi orada tanır. Bu parasi bol,akli kıt sanılan sanatçıyla anlaşılır. Vehbi Dede’den musiki dersleri alır. mahallenin cücesi Rakim Amca, İstanbul bakkaliyesi’nisürekli müşterilerinden, tevfik en yakın arkadşlarındandır. Tevfik’ in en yakın arkadaşlarındandındır. Tevfik,fırsat buldukça Karagöz oynatır. Ama başka işlerde görür. Ozaman, Fransız postahanesi bizimkinden ayrı olduğu ve feslilerin öyle yerlere girmesi uygun olmadığı için Hilmi’ye Paris’ten gönderilen (zararlı ) gazete ve kitapları,Tevfik, Ortaoyunundaki ustalığı sayesinde kadın kılığına girip almakta, Hilmi’ye götürmektedir. Bir gün, bu kılıkla yabancı postaneye girdiği saptanır ve yakalanır. Tevfik’in yakalanmasına sebep olan,kayın pederi olan imamdır. Çünkü İmam,bu günah işleyen soytarıyı hiç sevmez. Onu haber verir. Tevfik, Zaptiye dairesinde Göz Patlatan Hakkı adındaki zorbanın sıkı işkenceleriyle sorguya çekilmesine rağmen ;dayanabildiği kadar, Hilmi’nin adını vermez Sürgüne yollanır. İş anlaşıldığı için Paşanın oğlu Hilmi de, Zaptiye Nazırı olan babasının emriyle, sürgünler arasındadır. Tevfik ‘le aynı yere, şam’a sürüleceklerdir.
Tevfik yokken Rabia, Rakım Amcanın yardımıyla dükkanı idere eder. Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler. Ama babası bu sürgüne yollandığından sonra bir Selim Paşa konağına ayağını basmaz. Konakta pek sevdiği bir cariye vardır: Kanarya Hanım. Bu Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır.
Rabia, Ramazanlarda camileri gezer, mukabele okur, arasıra mevlütlere çağrılır. Şehzade Nihat Efendi’nin yalısında da, mevlit okumaya davet edilir. Rabia yalıya gittiği zaman iç salonun kapıları açılarak Sinekli Bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline geldiğini görür. Renkli papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır. Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesiyle mevlit okuduktan sonra, salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen bir sarışın kadın görür. Bu, Kanarya Hanım’dır. İki eski dost çığlık çığlığa birbirlerinin boynuna atılırlar.
Peregrini, Rabia’nın okuduğu mevlide hayrandır. Karakterine, olgunluğuna hayrandır. Sonunda, tasarısını Vehbi Dedeye açar. Peregrini Rabia ile evlenebilmek için Müslüman olarak Osman ismini alır. Evlenişrler. Bir oğulları olur. Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 de Meşrutiyet ilan edilir. Sürgünler yerlerine dönerler. Geri dönenler arasında Tevfik de vardır. Rabia, Osman, Rakım Amca, mahallenin kibar tulumbacısı Sabit Beyağabey, bütün sinekli bakkal Tevfik’I karşılamaya giderler. Vakti ile Padişah haini diye sille tokat İstanbul’dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer hürriyet kahramanı olarak dönmektedir. Tevfik’in bu gibi siyasi görüşlerle hiçbir ilişiği yoktur. Vehbi Dede ile Osman, Tevfik’in koluna girerler, bir torunu olduğunu ona haber verirler.

Dava (Özet)



Dava kendisine özgü özellikleri bulunmayan belirlenmemiş bir şehirde geçer. Yüzyılın ilk on yıllarındaki Prag olabilir. Ancak ayrıntının önemi yoktur. Çünkü bu psikolojik olaydaki gerçek ruhtur.
Romanın kahramanı Joseph K. otuz yaşındadır. Bir bankada çalışmaktadır. İyi bir insan olarak tanınır. Değişik işlerde çalışan insanların yaşadıkları kiralık bir evde oturur. Yemeklerini sakin kahvehanelerde yer ve geceleri geç saatlere kadar çalışır. İçine kapanıktır ve ruhasal bir boşluk olduğuna dair varsayımları vardır.
Bir sabah, onun bu rutin hayatı parçalanır. İki kişi evine gelerek tutuklandığını söylerler. K. herhangi bir suç işlediğini hatırlamaz. Zaten bunu yapacağı bir ortamı da, durumu da yoktur. Aradan oldukça bir zaman geçtikten sonra, kaderinin gelişigüzel, sivil bir mahkeme elinde bulunmadığını da görür. Durum karmakarışıktır, şaşkınlık vericidir. Ne gibi bir suç işlediği ve ya kanunun hangi maddesine göre tutuklandığı kendisine hiçbir zaman söylenmez. Karşılaştığı herkes onun suçlu olduğunu kabul eder.
Fakat günlük işlerini yürütmekte serbesttir. Muhakeme işlemleri, belirli yerlerden uzaklarda berbat durumlarda yapılır. Yargılama sırasında, hiç de beklenmedik zamanlarda saray görevlileri ve ya sarayla ilgili kimseler mahkemede görülür. Hiçkimse hatta mahkemem görevlileri bile bu işin iç yüzünü anlayamazlar. En güçlü yargıçlar o kadar uzaklardır, o kadar yabancıdırlar ki, hiç kimse onların gerçekten varolup olmadıklarını bilmez. En kötüsü yargılama yıllarca sürmesine rağmen kimse beraat etmez.
Roman K.’nın, kendisini temize çıkarmak ve ya hiç olmazsa kendisine yüklenilen suçun ne olduğunu anlamak için giriştiği faaliyetlerle ilgilidir. Bir yıl boyunca, birinden diğerine başvurarak kendisine yardım etmelerini ister, fakat başarılı olamaz.
K. kendini aleyhindeki davaya öyle vermiştir ki, bankadaki işini aksatır. Amcası Karl, bu davalarda şöhret kazanmış Huld adında bir avukat bulur. Huld, geçirdiği bir kaza sonucu sakat kalmış, bu kazadan snra kendisini iyice işine vermiş ve hızla işinde büyük bir yükseliş gerçekleştirmiştir.
K. hayatındaki bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Titorelli adında bir ressamı görmek ister. Ressam kaldırım kadınlarının cirit attıkları bir sokakta berbat bir evde yaşamaktadır. Titorelli, sarayın özel ressamıdır. Hakimler arasında büyük etkisi olduğunu söyler. Kesinlikle beraat,  ki buna imkan yoktur; şartlı beraat, ki herhangi bir anda tutuklanabilir; süresiz erteleme ki, ne beraat demektir ne de mahkumiyet. K., arzu etmemesine rağmen, bir kaç resim satın alır ve ümitsizlik içinde ressamın yanından ayrılır.
Daha sonra avukatının davayı ihmal ettiğini sanarak başka birini bulmayı düşünür. Huld’un, Block  adında bir müvekkilini görür. Huld, bu adamın bir davasını yüklenmiş,  kesin bir sonuca erdirmeksizin yıllarca sürdürmüştür. O da, avukatının ihmalinden şikayet eder ve gizliden gizliye diğer avukatlara danıştığını söyler. Huld, K. ’nin kendisinden vazgeçmek istemesine sinirlenir ve müvekkilleri üzerindeki etkisini göstermek için Block’u çağırır. Block avukatın önünde diz çöker, adeta bir köle gibidir ve ona yalvarıyordur.
Son görüşme K.’nin iş için gittiği şehrin kilisesinde yapılır. Kilise, karanlık ve boştur. Birdenbire, mihraptaki kürsüden, K.’ye seslenilir. Kürsüdeki kiş kendisinin hapishane papazı ve  bundan böyle mahkemenin bir hizmetkarı olduğunu söyler. K.’ye durumun kötüye gittiğini, onun, mahkemenin niteliğini anlamadığını, diğerlerlerinin, özellikle kadınların yardımına çok güvendiğini bildirir.
Bu görüşme sonunda papaz, K.’ye içinde gerçek payı bulunan  ve K.’yi huzursuzlaştıran bir hikaye anlatır. Hikayede hukukçu olmak isteyen bir kişinin hukukçu olmak için geçmesi gerekn kapıda başından geçen olaylar anlatılır: ”Adam çok çalışmasına ve defalarca denemesine rağmen o kapıdan geçemez. Bekçiye rüşvet verir fakat yine giremez. Ölümünden sonra ruhu kendini o kapıda bulur, bekçiye sorar neden defalarca denememe benimle beraber bu işi birçok kişininde denemesine rağmen kimse başarılı olamadı. Bekçi, bu kapıdan sadece bir kişi geçebilirdi. O da sizdiniz ama vaktin gelmesini beklemeliydiniz. Artık vakit geldi. ”K. bu olaydan kendine göre yorumlar çıkarır fakat  gerçek sorunun ve bu hikayenin kendisiyle olan ilişkisiniz anlayamaz.
Kitabın son bölümü, birinci bölümlerden bir yıl sonra, K.’nın otuzbir yaş öncesinde geçer. Radingotlu ve silindir şapkalı iki şişman adam K.’nin kapısına gelir ve hiçbir direniş göstermeyen K.’yı alıp götürürler. K. onların cellat olabileceklerini sanır. Fakat artık mücadele azmini tamamen yitirmiştir. Kendisini kurtarsa bile polis ona yardım etmeyecektir zaten. Ve artık istediği adalete kavuşacaktır. Hikayenin kendisiuyle olan ilgisini anlamıştır. O adaleti yaşadığı yalanlar ortamında değil,  gerçeğin var olduğu diğer hayatta sürdürecektir. Dava bitmiştir. Sanık artık gidebilir.

Sergüzeşt (Özet)


Evinden ayrılıp bir gemi ile yurdundan uzaklaşan küçük kız, onun gibi başka bir esir kız ile birlikte neresi olduğunu bilmediği bir yere getirilmiştir. Bu kızı bundan sonra birçok sürprizler beklemektedir.
İlk olarak kız -henüz bir ismi yoktur, yaşlı fakat zengin bir kadını yanına ona hizmet etmesi amacıyla satılmıştır. Küçük kız burada tam bir esaret hayatı yaşamaktadır. Sürekli olarak buradan nasıl kurtulabileceğinin planlarını yapmaktadır. Bu evin hanımının yanı sıra hanıma hizmet etmekte olan başka bir kadın da kıza baskı yapmaktadır. Bu durum kızı yıpratmakta, zaten bir umudu olmayan yaşamdan onu iyice somutlamaktadır. Bir gün kız bu evden kaçmayı iyece kafasına taktığı bir anda bir gece yarısı evden kaçar. Çevreyi pek tanımadığı için saatlerce yürür fakat bir yerede yorgun bir şekilde yere yığılmaktan başka çaresi yoktur. Yerde kaldığı bölgede bir evin bahçe kapısının önüdür.
Sabah olunca evin hizmetlilerinden biri kızı farkeder ve onu içeri almak için yaşlı ev sahibine danışır. Oda bunu çok olumlu bir şekilde karşılar ve hemen yardım etmek niyetiyle onu yanına alır. İlk olarak karnı doyurulur, güzel bir uyku çektirirlir. Daha sonra kız kendine gelince ona neler olup bittiği sorulur. Oda analatır evin hanımı kızın yaşadıklarını duyunca çok üzülür ve ona yardım edeceğini söyler, kızdabuna çok sevinir.
Evin hanımı ona sahibinden izin alacağını ve artık kendi yanında kalacağını söyler. Bunun için hanımı kızın kaçtığı eve gider. Ve onu yanına almak istediğini söyler. Fakat kadın bunu onur meselesi yaparak kabul etmez. Bundan sonra kızda eski evine geridöner. Bu olay kızı çok etkilemiştir. Çünkü daha önce kaçtığı eve tekrar dönmüştür. Gider gitmez yine hiç hoş olmayan durumlarla karşılaşmıştır.
Günler böyle geçip giderken birgün Mustafa bey evin sahibi birkaç yıl önce işlediği bir hatadan dolayı bir çok borcu olmuştu ve bu borçları ödemek için karısıyla tartışırdı. Birgün karısıyla beraber kızın satılmasına kara verirler.
Kızın adı kaçtığı evde hanımın onu çok güzel bulması üzerine “dilber” olarak koyulmuştu. Bundan sonrada ona ‘dilber’ olarak seslenilmeye başlandı. Dilber kendisi hakkında satılması kararının alınmasından sonra bir esirciye satıldı. Ve Dilber’in bütün hayatı bu yönde değişti. Dilber bundan sonra belli bir süre esir hayatı yaşamıştır. Bu süre içinde bir çok kendisi gibi esir hayatı yaşamış olan kız arkadaşları olmuştur. Onların hayatlarını dinledikçe aslında kendi hayatının okadarda kötü olmadığının farkına varmıştır. Daha nice insanların kendisi gibi cefa çektiğini anlamıştır. Buradaki bir çok kızın çeşitli meziyetleri vardır. Bir tanesi çok iyi bir şekilde ud çalmaktadır bu yüzden çoğu yerden çağrılmaktadır. Dilber’de onun gibi ud çalabilmeyi çok istemektedir.
Dilber’e bir gün bir talip çıkmıştır, ve Dilber’de o eve gitmek zorunda kalmıştır zaten onun böyle bir şeyi isteyip istemediği pek önemli değildir, önemli olan bir kaç kişinin işinin görülmesidir.
Dilber’in gittiği bu evde ona bir esir gibi değil, bir insan gibi yaklaşılması onu çok etkilemiştir. Evde bir hanımefendi, onun kocası ve onların tek oğlu olan Celal bey bulunmaktadır. Celal bey aynı zamanda bir ressamdır. Yaptığı porrelerle ün kazanmıştır. Dilber’i evde görünce o da çok şaşırmıştır. Çünkü Dilber’i Cleopatra’ya benzetmişti. Celal bey yalnız yaşadığı için kız arkadaşı ya da sevgilisi yoktur. faKat Dilber’I gördüğü andan itibaren içinde bir kıvılcım oluşmuştur. İlk zamanlarda Dilber’de buna bir karşılık doğmamış fakaat günler geçtikçe Dilber’de onaa karşı ilgi duymaya başlayacaktır. Celalbey Dilber’I boş bulduğu zamanlarda odasına çağırıp onun resimlerini yapmaya başlamıştır. Kimi zaman nü resimlerinide çalışır. Dilber’in bebeksi vücudunu gördüğü zamanlarda daha önce hç yaşamadığı duyguları tadıyordu. Ona her baktığında onun daha değişik bir güzelliğini yakalıyordu.
Günler geçtikçe Dilber zamanının büyük bir kısmını Celal beyin yanında geçirmeye başlar. Böylelikle Celal beyin Dilber’e olan aaşkı da diğer ev halkı tarafından da öğrenilir. Bu arada Celal bey açıkça aşkını Dilber’e de belli etmeye başlar. Dilber bu olaya ilk önceleri çok şaşırır. Çünkü böyle bir şeye asla imkan vermez. Bunun nedeni de onun esir kız olmasıdır. Daha ssonraları Dilber de Celaal beye karşılık vermeye başlar. Günler geçtikçe onlar aşklarını bariz bir şekilde yaşarlar. Evin baahçesinde yıldızları seyrederler, beraber gezerler. Fakat bu durum Celal beyin annesini olddukça rahatsız eder ve buna akarşı bir önlem almak ister. Bu beraberliği bitirmek için Dilberi Celal beyin evde olmadığı bir zamanda bir esirciye satar. Tabii Dilber’in yapacak birşeyi yoktur. Celal bey daha sonra eve döner ve ilk olarak Dilber’in nerede olduğunu sorar önce bunu öğrenemesede daha sonra öğrenir fakat onu bütün aramalrına rağmen bulamaz. Bundan sonraki bütün hayatı boyunca oda Dilber’de mutlu olamaz.
Bundan sonra ikiside hiç mutlu olmadığı gibi bu olay biçare dilberi intihara kadar sürükler bu yaptıklarına Celal bey’in aileside çok pişman olur ama yapabilecek bir şey yoktur.